Eski bir animeden (yawara) judo gifleri






 

Güzel bir hikaye: TEK KOLLU JUDOCU ÇOCUK

 

10 yasındaki bir çocuğun en büyük hayali günün birinde çok iyi bir judocu olmaktır. Fakat talihsiz bir trafik kazası sonucu sol kolunu tamamı ile kaybeder. Hem çocuk hem de ailesi yıkılır. Ailesi, Japonların en ünlü Judo hocalarından birini çocuğun dileğini yerine getirmesi için tutarlar.

Hoca, çocuğa tek kolla yapabileceği yegane fırlatma hareketini öğretir. Gece gündüz çocukla beraber bu hareketi çalışırlar. Bir müddet sonra çocuk hareketi gayet iyi ve hızlı bir şekilde yapmaya başlar, fakat hocası çocuğa her gün saatler boyu aynı hareketi adeta ezberletir. Çocuk bu hareketten sıkılır ve yeni hareketler öğrenmek ister ancak hocası ona bu hareketi dünyada en hızlı yapana dek çalışmasını ve başka hareket öğretmeyeceğini söyler. Bir müddet sonra çocuk bu hareketi yıldırım hızıyla yapmaya alışır. Bunun üzerine hoca çocuğa artık bir turnuvaya katılma zamanının geldiğini söyler. Tek kollu judocu tek hareketle turnuvaya katılacak. Çocuk itiraz ettikçe hocası;

 – Merak etme, sen öğrendiğin yegane hareketi yap, yeter.

1. tur 2. tur derken çocuk turları birer birer rahatça geçer. En nihayet finale gelir, tek hareket bilgisi ile finale kadar gelen çocuğun finaldeki rakibi bölgenin en iyi judocusudur. Çocuk dev cüsseli rakibini görünce korkar. Hocası çocuğu sakinleştirir:


– Evlat sen bu harekette dünyada teksin, kendi oyununu yap yeter.

Çocuk rakibine kendi hareketini şimşek hızıyla uygular, rakip kalktıkça aynı hareketi yineler. İnanılır gibi değildir, çocuk tek kolla yaptığı tek hareket sayesinde şampiyon olmuştur.

Çocuk çok sevinmiştir ve hocasına sorar;

– Hocam inanamıyorum, ben nasıl oldu da şampiyon oldum?

Hocası yine sakin ifade ile şöyle cevaplar;

– Bu zaferin iki sırrı var oğlum. Birincisi judonun en güç hareketlerinden birini çok iyi yapabilmendir. İkincisi bu harekete karşı tek bir savunma vardır. O da hareketi yapanın sol kolunu tutmak!…

 

Hayat akarken, eksik olduğunuzu düşündükleriniz sizin en büyük avantajınız olabilir. Eksiklerinize üzülmek yerine çok çalışarak hedeflerinize ulaşabilirsiniz.



MUSABIK JUDOKALARIN MAÇA HAZIRLANMALARI

HER MUSABIK JUDOKANIN BAŞ UCUNDA BULUNMASI GEREKEN BİR YAZI MUTLAKA OKUYUN VE UYGULAYIN



Öğrencilerden işittiğim en sık sorulardan biride" Bir müsabakaya nasıl hazırlanabilirim?" sorusudur.
Rutin JUDO çalışması haftanın 4 günü çalışılan ve diğer üç günü dinlenme ile geçen bir antrenman çeşididir. JUDO güç isteyen sıkı bir antrenman metodu olduğundan vücudun fazla zorlanmaması ve bu periyoda uyması gerekir.Gereksiz aşırı zorlama antrenman yorgunluğuna yol açarak çoğu kimseyi JUDO salonlardan uzaklaştırabilir.
Bu rutin çalışmanın dışına müsabaka hazırlık devrelerinde çıkılır.Ayrı bir çalışma metodu ise günlük ve daha uzun süreli antrenmanlar başlar. Gerek moral ve gerekse fiziksel olarak formun en üst zirvesine ulaşıldığında da müsabaka günü denk getirilir.Yani judoda "geleneksel antrenman" farklı " , müsabaka hazırlık" dönemi ise daha farklıdır.
İşte burada " Bir müsabakaya nasıl hazırlanabilirim?" sorusu gündeme gelir.
Tabi ki bir müsabakaya hazırlanmanın en mükemmel yoluiEğitmen veya antrenörünüzün sizin için öngördüğü "hazırlık programını" sıkı sıkıya takip etmektir. Üst seviye milli bir sporcu iseniz milli maç için zaten çalışma planınızı önünüze hazırlarlar ve her şeyi organize edilmiş bir şekilde görürsünüz.Siz sadece plana göre çalışmak düşer. Bununla birlikte dünyanın her tarafındaki binlerce sıradan sporculardan biri iseniz ve sizin için önemli ama başkalarına sıradan gelen bir turnuvaya gidecekseniz önünüzdeki hazırlık programı için sizin de sorumluluğunuz ve ön hazırlığınız olacak demektir.
Bir müsabakaya hazırlanmak için önce onun değerini hesap etmeniz gerekir.Bu müsabaka için size ne kadar sıkı bir çalışma gerekir ?Bu müsabakaya ne kadar süre çalışırsanız en üst form seviyesini yakalarsınız? Müsabakanın değeri nedir?

Gideceğiniz müsabaka türü, milli olma şansını yakalayabileceğiniz Türkiye Şampiyonası olabilir, bölgesel bir eleme müsabakası olabilir, bir fuar kupası olabilir veya sadece şehir içi bir gösteri ve dostluk müsabakası olabilir.
Müsabakanın kalite ve ciddiyetine göre bir zamanlama periyodu tespit etmeniz gerekir. Sıradan bir şehir içi gösteri ve dostluk turnuvası için , sert ve sıkı çalışmaya ve vücudu yormaya gerek yoktur. Çünkü Türkiye Şampiyonası gibi ciddi bir turnuvaya girdikten sonra, vücudun belli bir süre dinlenmeye ,ihtiyacı vardır .Sadece haftalık rutin antrenmanları yapması ve bir iki ay dinlenmesi gereken bir vücudu bir gösteri maçı için her gün belki de çift seans şeklinde yapılması gereken sert ve sıkı antrenmana sokmak saçmalık olur.

Şunu belirtmek istiyorum. Bir Türkiye Şampiyonasının hazırlık programı 3 ay önceden günde çift antrenman olabilir, Bir bölgesel müsabakanın hazırlığı 2 ay önceden günde 1 antrenman olabilir .Ancak bir şehir içi gösteri maçının antrenmanı böyle olamaz.Normal rutin çalışma ile hazırlık devresi geçirilebilir.
Demek ki bir hazırlık programındaki ilk nokta ne kalitede bir müsabakaya katılacağınızın ve bunun için kaç ay önceden , günde kaç seans ve ne kadar saat çalışmanızın tespitidir.Form düzeyi müsabaka kalitesine göre hazırlanacağından önem taşır. Çünkü erken başlamak ve müsabaka günü gelmeden en üst form düzeyine çıkmak büyük hatadır.Çünkü müsabaka günü gelince de form düşüklüğü başlar. Geç başlamak ise müsabaka günü gelince henüz gerekli form düzeyine ulaşılmamasına sebep olur. Gösteri maçı için yeterli olan bir form seviyesi, bölgesel maç için az gelebilir veya bölgesel turnuvaya yeten form ve performansınız Türkiye Şampiyonası için zayıf kalabilir.
Şehir içi bölgesel turnuvaya katılacaksanız 1 aylık ,günde bir seans pazar günleri dinlenme olan bir çalışma periyodu yeterlidir. İlk 3 hafta genel çalışma ve son hafta müsabaka teknik çalışması yaparak turnuvaya katılabilirsiniz.Bu çalışma ağır olmaktan ziyade kendinizi ve salonunuzu göstereceğiniz bir dostluk turnuvası olduğundan eğlence ortamında geçmelidir. Bu turnuvalara hazırlıkta zayıf tekniklerinizi daha çok çalışmaya ve buradaki maçlarda uygulamaya özen gösteririz.

Demek ki müsabaka hazırlık dönemleri 1 aydan başlar( Şehir içi turnuvalar),6 aya kadar uzayabilir (Dünya şampiyonasına hazırlık) .Olimpik müsabakalar için sporcu tespiti ve çalışma planlaması 1,5- 2 yıl önceden başlar bu sporcular özel tespit edilir ve yurt dışı müsabaka programları ve antrenmanları ona göre dizayn edilir.
Hangi şekil bir hazırlık dönemi olursa olsun tüm hazırlıklarda genel çalışma şekli şudur.
Hazırlanma dönemlerinde 2 çalışma vardır
1-Temel fiziksel kondisyon çalışması (jimnastik, koşu, ağırlık çalışmaları vs)
2-Müsabaka teknikleri çalışması.(Puan alıcı teknikleri)
Hazırlık dönemi başlangıcında genel fiziksel dayanıklılık antrenmanı %70, müsabaka teknik çalışması %30 zaman alırken, müsabaka günü geldiğinde temel fiziksel çalışma %30, müsabaka teknikleri çalışması %70 e çıkacak şekilde bir süreç takip edilmelidir.Müsabaka günü geldikçe fiziksel çalışma azaltılıp teknik müsabaka çalışmaları arttırılmalıdır.
4 veya 8 haftalık bir süre gerekli fiziksel kondisyona ulaşmak için yeterlidir.Bu kondisyon 1 ay sürede düşüş kaydetmez. Dolayısı ile 2 aylık bir çalışmadan sonra genel fiziksel gelişim çalışmaları yerini tamamen müsabaka teknik çalışmalarına terk etmelidir.

Türkiye şampiyonasına hazırlık süresi Türkiye'de JUDO kalitesi çok yüksek olduğundan 3 aydır.3 ay sürede her gün antrenman yapmalı (pazar günü kesin istirahat ve hafta içi eğitmenin tespit ettiği bir gün dinlenme) son ay yapabiliyorsanız çift antrenmana çıkartmalısınız. Unutmayın Türkiye Şampiyonaları Avrupa şampiyonaları kalitesinde geçmektedir. (Milli Takıma girebilmek Avrupa'da derece yapmak anlamına gelir.Bu kalitedeki şampiyonaya hazırlanmanın ve burada başarı yakalayabilmenin bedeli de budur.
Konuyu dağıtmayalım, bu üç ayın ilk iki ayında gerekli fiziksel kondisyona ulaşılır.Bundan sonra fiziksel çalışmalar terk edilerek yerini son ay tamamen müsabaka teknik çalışmaları almalıdır.
Bu aşamada tamamen judoya özel çalışmaya odaklanılır.Tamamen müsabakada kullanılacak teknikler ve bu bölgelerdeki kas guruplarının güçlendirilmesine odaklanılır.Bu özel süreli çalışmada da %50 ayaktaki tekniklere ve %50 yer tekniklerine yardımcı olacak özel ağırlık çalışması, ,esnetmeler,patlayıcı güç çalışmaları vs yapılır.
Teknik çalışma ise , serbest müsabaka,sağlı sollu teknikler ,hareket halinde teknik ve teknik kombinasyonları, refleks, hız çalışmaları ve iyi teknik yapma çalışmaları şeklinde devam eder.Sona yaklaştıkça sadece müsabakada yapacağınız teknikleri çalışmalıdır.Bu aşama planlamanızda mümkün olduğu kadar uzun yer tutmalıdır.Planlamanızı dışı ekstra zamanlar elde edebilirseniz müsabaka teknikleri üzerinde özellikle durmanız gerekir.
Final aşamasında muhakkak surette müsabaka teknikleri, stratejileri ve moral kondisyonu üzerinde durmalısınız.Son bir hafta artık dinlenme periyodudur.Sağlık ve enerji yüklenmeniz ve çalışmayı oyun haline getirmelisiniz.Ağır çalışan vücudunuzun biraz dinlenmeye ve enerji depolamaya ihtiyacı vardır.Son haftaya girdiğinizde tüm kilo problemlerini çözmüş ve vücudunuzu o kiloya adapte ettirmiş olmalısınız.
Müsabaka öncesinde tartıya ve müsabaka günü salona erken gidin acele tavırlar sizi gün boyu telaşlı davranmaya zorlar. Müsabakalardan 1 saat evvel 30 dakika kadar ısınma egzersizleri yapın burada müsabakadaki ana tekniklerinizi yapın, vücudunuzu ısıtın ve dinlenmeye çekilin. Kafanızda bu teknikleri nerede ne zaman kullanacağınızı mağlup duruma düşerseniz veya sayıca öne geçerseniz nasıl stratejiler yapacağınızın planlarını yapınız. Suyunuz,sporcu içecekleriniz ve enerji verici küçük besinleriniz yanınızda olmalıdır.Salona adapte olun ısısına, ışık derecesine, nemine ve kalabalık atmosferine alışın.

Aklınızda kaybetmek olmasın,ilk maç önemlidir.Bu maçı aldığınızda diğerleri size daha zevkli gelmeye başlar ve daha istekli yarışırsınız.İlk maçtan sonra biraz rahatlayın ,suyunuzu için ve rahatlayın.Sonra hocanızın kritiklerini gerek ilk maçtaki hatalarınızı, gerekse ikinci rakibe yapılacak maç planlamasını dinleyin.Eğer bir incinmeniz varsa buz tatbiki yapın.İkinci maçtan 15-20 dakika evvelinde de maç konsantrasyonuna başlayın.
Bu şekilde müsabakaları tamamlayın.Kazanabilir veya kaybedebilirsiniz.Unutmayın siz bir sporcusunuz .Önünüzde daha çok maçlar yapacak belki kaybedecek ,belki kazanacaksınız.Yaptığınız işten zevk ve eğlence alın.Tadına varın.Çünkü size özenen ve sizin yerinizde olmak isteyen binlerce insan vardır.Bu nedenle sportmenliği ve dostluğu asla elden bırakmayın.

Sporcular Nasıl Kilo Vermeli

Güreş, boks, tekvando, judo gibi eşleşmelerin tartı sonuçlarına göre yapıldığı spor dallarındaki sporcuların birçoğu kilo ayarlaması yapmaktadır. Bazen taktiksel bazen de zorunlu olarak yapılan bu kilo ayarlamalarının bir ya da iki gün gibi çok kısa sürelerde yapılması yanlıştır. Bu gibi kısa sürelerde kilo verecek kadar zayıflamak imkânsızdır. Ancak kilo düşmek imkânsız değildir. Kilo düşmenin en kolay ve çabuk yolu vücut suyunu azaltmaktır, ancak bu önerilmemektedir. Vücut suyunun azaltılması kişinin zayıflaması değildir. Suyun vücuttan atılması veya vücuda geri alınması, çabuk ve kolay olduğu için, sıklet sporlarında kısa sürede kilo değişikliğinin gerektiği durumlarda, sıvı atılması ya da alınması kilo ayarlan­masının en pratik yolu olarak görülmektedir. Vücuttaki her türlü sıvı atılması kiloyu düşürmektedir.
Vücut Suyunun Azaltılması
 
Sauna, hamam, sauna eşofman vb. yöntemler kullanılarak vücut ısısını artırmak suretiyle vücut soğutma sisteminin hızlı çalışması sağlanır. Hızlanan vücut soğutma sistemiyle terleme artar ve sıvı kaybı hızlanır.

 
 


Kısa sürede egzersiz yapılarak da kilo vermek mümkündür. Ancak bu durumda düşülen kilonun büyük çoğunluğu yine sıvı kaybından kaynaklanacaktır. Egzersiz sırasında hem vücudun soğutulması hem de enerji oluşumu gibi nedenlerle kullanılan suyun dışarı atılması terlemeyi artıracak ve böylece sıvı kaybı gerçekleşecektir. Ancak egzersiz sırasında vücuttaki yağ ve glikojen depolarında da eksilme olacağından vücut azami kilo kaybedecektir.
Su ve sıvı maddelerin alınmaması da kilo verme yöntemlerinden biridir. Sadece içeceklerin alınmaması değil su oranı yüksek yiyeceklerin alınmaması da sıvı alımını kısıtlamaktadır. Terleme ve idrar yoluyla vücuttan atılan su geri alınmayarak kilo kaybı sağlanmaya çalışılmaktadır.
Sıklet sporlarında genelde yukarıdaki yöntemlerin hepsi birden uygulanarak kilo verme sağlanmaktadır. Sıvı kaybederek yapılan kilo vermeleri pek sağlıklı olmamakta ve bu kilo verme şekli kesinlikle önerilmemektedir. Kilo verme yöntemlerinin uygulanması genelde bilinçsizce yapılmakta, sporcular günlerce aç ve susuz bırakılmaktadır. Bu da sporcu performansını düşürmekte, sporcunun gelişimini durdurmakta hatta geriye götürmektedir.
Besin-sıvı sınırlaması ve vücuttan sıvı atılımının kombine bir şekilde yapılmasıyla;
  1. 1.Kas kuvvetinde azalma,
  2. 2.Kas dokusunda incelme,
  3. 3.İş performansında düşme,
  4. 4.Kan volümünde azalma,
  5. 5.Yüksek nabız,
  6. 6.Oksijen kullanımında azalma,
  7. 7.Isı düzenlemesinde bozukluk,
  8. 8.Glikojen depolarında azalma,
  9. 9.Elektrolit kaybında artma meydana gelmektedir.
 
Kilo ayarlaması yapılırken fiziksel uygunluğa dikkat edilmelidir. İdeal vücut ağırlığı sağlanmalıdır. Fazla kilolu olmak gibi fazla zayıf olmak da sağlık sorunudur.
 


Özellikle gelişme çağındaki spor­cularda kilo düşmeye çok dikkat edilmelidir. Aksi takdirde büyüme olumsuz etkilenebilecektir.Sporcularda fazla kilo kaybı, kuvvette azalmaya neden olmaktadır. Toplam vücut ağırlığının % 5'i oranındaki kilo kaybı maksimum çalışma zamanını % 40 oranında azaltmaktadır. Bu da önemli bir orandır
Kilo ayarlaması yapılırken en uygun olanı uzun süreli diyet programları ve fiziksel aktivitelerle yapılmasıdır. Kısa sürede ancak sıvı kaybı sağlanır ve bu da performansı ve organizmayı olumsuz etkiler.Kilo ayarlaması yapılırken;
•Kiloverme yavaş olmalı, dengeli bir diyet programı uygulanmalıdır. •Egzersizyapılarak kilo verilmeli.
•Besinlerle alınan kalori miktarı, egzersizlerle ve günlük aktivitelerle harcanan kalori miktarından az olmalıdır.
•Yapılacak egzersizler aerobik karakterde, dayanıklılık tipi egzersizler olmalıdır. •Çalışmasonrasında alınacak besinler kilo aldırmayacak türden olmalıdır. •Enerjiharcaması azdan çoğa doğru olmalıdır. •Haftalıkkilo kaybı % - 1 kg kadar olmalı, fazla olmamalıdır. •Sıvıalımı kesinlikle bırakılmamalıdır.


•Müsabakaya yakın dönemlerde kilo vermede yağlı yiyecekler tercih edilmemeli, protein alımı fazla olmamalı, karbonhidrat ağırlıklı beslenilmelidir.
Sıvı ile kilo verdikten sonra sporcunun beslenme şeklinde bir değişiklik olmayacaktır. Sporcunun tartı sonrasında normal beslenme düzenine dönmesinden dolayı kilosu tekrar artacaktır. Bu da her organizasyondan önce tekrar tekrar kilo düşme sıkıntısını getirecektir. Uygun olan, diyet programının sezon başında düşülmek istenen kiloya göre zamana yayılarak hazırlanması ve uygulanması ile kilo düşmektir. Uygun kilo sporcuya 8 ile 10 hafta önceden bildirilmeli ve diyet ona göre ayarlanmalıdır. Sporcu müsabakalara 4 hafta kala gerekli kiloya düşmüş olmalıdır.
 
 
Sağlıklı kilo düşmek için;
  • Kilo düşme, program dâhilinde gerçekleştirilmelidir.
  • Program 8-10 hafta önceden uygulanmaya başlanmalı.
  • Sporcu müsabakalara 4 hafta kala gerekli kiloya düşmüş olmalı.
  • Kilo düşerken amaç vücuda zarar vermeden yağ kitlesinde azalma sağlamak olmalı.
  • Kilo düşme programı mutlaka egzersizi de kapsamalıdır.
  • Kilo verirken günlük enerji alımı 1800-2000 kcal'in altına düşmemelidir.
  • Sıvı alımında kısıtlamaya gidilmemelidir.
En uygun kilo ayarlaması yöntemi birkaç ay süren negatif enerji dengesi ve egzersiz ile yapılan kilo ayarlamasıdır. Egzersiz yapılmadan sadece az yemeye dayalı zayıflama programlarında vücuttaki kilo kaybının sadece % 50'si yağlarda olmakta, geri kalanı yağsız kısımda gerçekleşmektedir. Yağsız bölgelerdeki (kas yapı) zayıflama ise performansı düşürerek başarıyı engelleyecektir.
Sporcudaki yağlanma vücudun hangi bölgesinde olursa olsun, vücuttaki yağ yakımı en çok yağlanma olan bölgeden başlamaktadır. Bu nedenle egzersiz yaparken belli vücut bölgelerinde odaklanmaktansa genel vücut çalışmaları yapmak daha verimli olacaktır.

Muhammed Ali'nin 5 Zafer Sırrı


Bence Muhammed Ali’nin uzun bir giriş paragrafına hiç mi hiç ihtiyacı yok. Bir amatör olarak Olimpik madalyayı kazandı. Ardından üç kez Dünya Ağır Sıklet şampiyonu oldu. 1999’da BBC tarafından yüzyılın sporcusu ilan edildi. Peki, bu muhteşem spor adamından, tüm zamanların en iyi boksöründen biz ne öğrenebiliriz? İşte yumruklarıyla, sadece rakibin oluşturduğu duvarları değil, zihinlerimizdeki duvarları da yıkan Muhammed Ali’nin, kendi sözlerinden faydalanarak derlediğim 5 başarı sırrı:

1-    Risk al
“Risk alacak cesareti olmayan kişi, hayatta hiçbir şey başaramaz.”

İstediğinizi elde etmek için, risk almak zorundasınız. Bu elbette zaman zaman korkutucu olabilir. Bu korkuyu yenmek için ilk adımı nasıl atabiliriz ve nasıl risk alabiliriz? Bu konuda basit bir çözüm önerim yok maalesef. Ama size ufak birkaç tavsiyem olabilir:

Gerçekten ama gerçekten iste: Bir şeyi gerçekten ve derinden istediğiniz zaman, engelleri aşmada kullanacağınız içsel direnç gücünüz artacaktır. Başarmaya motive olduğunuzda, alacağınız riskin korkutucu yüzü, sizin başarma arzunuz yanında küçük kalacaktır.

Kendine sor: “En kötü ne olabilir?”: Risk aldığımızda çok kötü şeyler olacağına yönelik kafamızda negatif fantaziler, kocaman canavarlar yaratırız. Ama korktuklarımızın %90’ı gerçekleşmez. Endişelerinizin, gerçek hayatta şimdiye dek başınıza gelenlerden ne kadar büyük ve abartılı olduğunu kendinize hatırlatırsanız, zamanla kaygılarınızın azalıp hafiflediğini göreceksiniz.

Kendini sonuçtan isole et: Risk almanız gerekiyorsa, o an için sonucu düşünmeyin ve yapacağınız şeye odaklanın. Böylece kendi üstünüzde daha az baskı ve kaygı oluşturursunuz. Performansınız yükselir, başladığınız işten daha iyi sonuç alırsınız. Çünkü tüm dikkatiniz o işe yoğunlaşmıştır ve kendi yarattığınız negatif düşünce ve şüphelerden yakanızı kurtarmışsınızdır.

2-    Kendini sabote etmekten ve içsel engeller yaratmaktan vazgeç
“Seni yoran tırmandığın dağ değil, tırmanırken omuzlarında taşıdığın çakıl taşlarıdır.”
Bazen kafamızda öyle düşünceler yaratırız ki, bunların bizi ne denli engellediğini, önümüzde nasıl aşılması güç yığınlar oluşturduğunu fark etmeyiz bile. Beynimizde ilmik ilmik örülen kördüğümün gerçek olduğuna inanırız. Burada ılımlı bir perspektif kazanmak için kendinize şunu sorun: “Olabilecek en kötü şey nedir?” Bundan sonra, bu en kötü durum senaryosunun gerçekleşmesi halinde uygulamak üzere bir plan yapın.
Bir diğer yöntem de, en “doğru” olduğunu düşündüğünüz neyse, mümkün mertebe onu yapmaya çalışmaktır. Niçin? Çünkü bu durumda kendinizi doğru şeyleri yapan ve dolayısıyla da iyilikleri hak eden bir kişi olarak görürsünüz. Kendi kendini sabote etme, genellikle istediğinizi elde etmeye hakkınız olmadığı fikrinden kaynaklanır. Hal böyle olunca, kendinizi arzuladığınız başarı noktasının gerisine çekmek için önünüze duvarlar örmeye başlarsınız. Bundan kurtulmanın yolu, “doğru” olandan şaşmamak, böylece hedefinizi hak ettiğinize kendinizi ikna etmektir.

3-    Olumlu bir iç ses geliştir
“Ben en iyisiyim; bunu öyle olduğunu öğrenmeden önce de söylüyordum.”
Sürekli kendinizle ilgili negatif düşünceler içindeyseniz, hedefinize ulaşmak hem acı verici hem de bir anlamda imkansız olacaktır. Olumlu bir iç ses geliştirmek hayati önem taşır. Öncelikle zihninizden geçen düşüncelerin kalitesini görüp, negatif düşüncelere güçlenmeden “dur” demeyi bilmelisiniz. İç sesiniz bulaşıcıdır; kendi kendinize söylediğiniz şeyler hissettiklerinize de yansır. Hatta bazen iç ses, yüksek sesle söylediğiniz şeyleri de bastırarak onlardan daha tesirli olur. 
İletişimde bir sosyal geri besleme döngüsü vardır. Siz kendinizi nasıl görüyorsanız, insanlar da bir süre sonra size öyle davranmaya başlarlar. Mesela kendinize saygı duymuyorsanız, diğerlerinin size saygı duymasını bekleyemezsiniz. Olumlu iç ses geliştiren bir kişi ise özgüveni yüksek ve pozitif biri olarak algılanacak, kendisine de öyle davranılacaktır. Sürekli karamsar olan ve kendi kendinden şikayet eden bir kişi, insanları zamanla kendinden uzaklaştıracak, kimse onunla vakit geçirmek istemeyecektir.
Görülüyor ki, sosyal iletişim döngüsü, gün içinde söyleyip de inanmadığımız şeylerle değil, kendimiz hakkında ne düşündüğümüzle ilgilidir. Bu yüzden, bir önceki maddede olduğu gibi “doğru” olan neyse onu yapmak zorundayız; çünkü gerçek yaşam tecrübelerimiz, kendimiz hakkında ne hissettiğimizi, dolayısıyla iç sesimizin niteliğini belirler.

4-    Hiçbir şeyi fazla büyütme
“Boks sadece mesleğim. Çimenler uzuyor, kuşlar cıvıldıyor, dalgalar sahili dövüyor. Ben de insanları yumrukluyorum.”
Böyle düşünerek pozitif bir öz-benlik imajı oluşturabilirsiniz. Ama unutmayın ki, aşırıya kaçmamak, egoyu şişirmemek, küstah ve kibirli olmamak gerek. Kendiniz dışındaki güzelliklere kayıtsız kalmayın, yaşamın muhteşem dengesini hissedin, sadece benliğinizi düşünerek kendi içinizde kaybolmayın.
Diyelim ki ben çok okurum olduğu yönünde yüksek bir ego oluşturdum. Bir süreliğine kendimi iyi hissederim. Fakat er ya da geç egom öyle şişer ki, benim zararıma işlemeye başlar. Kendimi öyle yükseklerde görürüm ki, insanlar söylediğim bir şeyi sorguladığında kendimi son derece kaygılı ve tehdit altına hissederim. Çünkü abartılı bir öz-imaj oluşturmuşumdur. Bunun yerine abartılı değil ama pozitif ve tutarlı bir öz-imaj oluşturup, aynı zamanda faydalı yazılar yazmak, bir sürü okura sahip olmak da mümkündür.
Bir şeyin zor olduğunu düşünürseniz, öyle olmasa bile bir süre sonra gerçekten zor ve karmaşık bir hal alır. Yeniden beyninizde canavarlar besleyip büyütmeye başlarsınız. Egonuz bir yandan bu işin büyük ama çok büyük bir iş olduğunu söyler; çünkü bu aynı zamanda onu yapacak olan sizin de büyük ama çok büyük olduğunuz anlamına gelir. Başta keyif alabilirsiniz, ama bu his zamanla içsel bir baskı oluşturur ve yaşamı sizin için daha güç ve keyifsiz bir hale sokar.

5-    Başarı için duygusal kaldıracını kullan
“Yenilginin ne olduğunu bilen insan, ruhunun dibe vurmasıyla birlikte kazanmak için ihtiyaç duyduğu gücü toplayarak yeniden yükselir.”
Şu an bu yazıyı okuyor ve kişisel gelişim adına bir şeyler yapıyorsanız, muhtemelen bir şeyleri değiştirme derdindesiniz. Ya da dibe vurdunuz ve güçlenip yükselme çabaları içindesiniz. Muhammed Ali’nin dediği gibi, dipte yükselmek için gerekli kuvvet ve enerjiyi bulacaksınız.
Bir zamanlar çok kilolu ve sağlıksızsanız, bir daha o günlerinize dönmek istemezsiniz. Ya da yığınla borcunuz birikmişse ve ödemek için çok uğraşmışsanız, bir daha o günleri yaşamak istemezsiniz. Yeterince sıkıntı ve güçlük çekmişseniz, sizin için değişimin çanları çalmaya başlamış demektir. Eski kötü günlere bir daha dönmemek için korku ve tedirginlikle yaşayın demiyorum. Ama sık sık hatırlayın ki, önceden nasıl zorluklar yaşadınız ve bir şekilde onları aştınız. “Evet, şu anda da bazı şeyler zor olabilir. Ama bu durum geçici. Kesin olan bir şey var ki, şimdi hayat geçmişte olduğundan daha iyi…” deyin kendinize. Zor zamanlar yaşanırken hiç de keyif vermezler bize, ama unutmayın ki onlar yükselmek ve başarmak için en büyük tecrübemiz, kaldıracımız olacaktır.


Judonun Türkiye'deki Gelişimi


 Judo, ülkemizde 1960'lı yıllarda Askeri ve Polis Okulları ile Komanda Birlikleri'nde yapılmaya başlandı. 1962 yılında Japonya'ya güreş antrenörü olarak giden Halil Yüceses orada judo eğitimi aldıktan sonra dönüşünde Eminönü Denizcilik Lokali ve Fatih Güreş Kulübü'nde ilk judo çalışmasını başlattı. Daha sonra Üsküdar Anadolu Kulübü'nde Halil Yüceses ile birlikte Namık Ekin, bu çalışmalara devam etti. Judo sporu 1964 yılında önce Güreş Federasyonu'na bağlandı, 1966 yılında ise bağımsız bir federasyon oldu. Judo Federasyonu'nun kurulmasının ilk başkanlığına da Hakkı Isıgöllü'nün atanmasının ardından 1967'de ilk Türkiye Şampiyonası düzenlendi.


1969-1979 yılları arasında Judo ve Taekwondo, 1980-1990 arasında ise Judo ve Karate Federasyonu olarak faaliyetlerini yürüten federasyon, 1990 yılından itibaren Judo Federasyonu adı altında hizmet verdi. Kuruluşundan 1993 yılına dek atama ile göreve gelen Federasyon Başkanları bu tarihte çıkarılan yönetmeliğe göre seçimle görev almaya başladılar, ilk seçimlerde Natık Canca Judo Federasyonu Başkanı oldu. 1964 yılında Halil Yüceses, Rıza Doğan, Mucahit Baymur, Nazım Canca, Ergun Göktuna gibi hocalar judonun yayılması için faaliyet gösterirken, Hollanda Kral Signel Deniz Assubay Okulu ve Milli Türk Talebe Birliği'nde daha sonra judonun gelişmesinde öncü rol olan Namık Ekin, İbrahim ve Aydın Öztek, Feridun Yenisey, Feridun Başaran gibi sporcuları çalıştırdı. 1968 yılında Fransiz Michel Novovitch'in Türkiye'ye antrenör olarak gelmesiyle modern judo başladı. 1969 yılında Japon Kültür Derneği'nin girişimiyle Vaseda Üniversitesi'nden Yoşimura ülkemize gelerek, kadokan stilinin gelişmesine yardımcı oldu.


1970 yılında gelen Güney Koreli Ra Soo Cho, ilk resmi müsabaka olan 1971 Akdeniz Oyunları'na milli takımı hazırladı. 1974 yılında Japon Yodoya ülkemize gelen bir diğer önemli yabancı hoca oldu ve 1975 Akdeniz Oyunları'na katılan ekibimizi çalıştırdı. Namık Ekin, 1970 yılında ABD'de elde ettiği Teksas Şampiyonluğu ile yurtdışında madalya kazanan ilk sporcumuz oldu. 1971 yılında düzenlenen İzmir Akdeniz Oyunları'nda ilk resmi müsabakaya katılan judocularımız büyük başarı göstererek 5 sıklette 5 madalya kazandılar. (63 kiloda Ali Demir bronz, 70 kiloda Süheyl Yeşilnur gümüş, 78 kiloda Namık Ekin bronz, 95 kiloda Kamil Korucu gümüş, +95 kiloda Ali Berber bronz madalya). İlk kez 1975 yılında İstanbul'da yapılan Balkan Şampiyonası'nda 63 kiloda Adnan Özmen altın madalya alırken, ekibimiz 3'lük elde etti. Aynı yıl Cezayir'de yapılan Akdeniz Oyunları'nda Ali Demir 71 kiloda gümüş, Adnan Özmen 63 kiloda bronz madalya kazandılar. 1980'de İstanbul'da yapılan şampiyonada erkeklerde Süheyl Yeşilnur 78 kiloda birinci geldi. 1985 yılında İzmir'de düzenlenen Balkan Şampiyonası'nda bayanlarda 48 kiloda Bilge Papakçı, 52 kiloda Bedriye Ersan birinci gelirken 1987 yılında ülkemizde ilk kez Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü'nde judo bilim dalı kuruldu. 1988'de Atina'da yapılan şampiyonada erkeklerde 71 kiloda Alpaslan Ayhan ve 78 kiloda Temel Çakıroğlu şampiyon oldular. 1989'da Romanya'da düzenlenen Balkan Şampiyonası'nda Veli Yılmaz 95 kiloda altın madalya alırken, 1990 yılında İzmir'de yapılan Avrupa Şampiyonası'nda genç bayanlarda Hülya Şenyurt 48 kiloda, Gülten Eyüpoğlu ise 66 kiloda ve 72 kiloda Belgin Karaaslan altın, Gamze Sakızlıgil ise 66 kiloda bronz madalya kazandılar. Aynı şampiyonada erkeklerde Haldun Efemgil 60 kiloda, Yavuz Yolcu 65 kiloda ve Alpaslan Ayan 71 kiloda Balkan Şampiyonu oldular. 1990 yılında Fransa'da düzenlenen Dünya Gençler Şampiyonası'nda Türkiye ilk kez bayanlarda Gülşen İntaş ile bronz madalya kazandı. 1991 Avrupa Gençler Şampiyonası'nda 2. olan Hülya Şenyurt, 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda 48 kiloda bronz madalya alarak olimpiyatlarda madalya alan ilk bayan sporcumuz oldu. Atina'da yapılan Avrupa Şampiyonası'nda Hülya Şenyurt ile Akdeniz Oyunları'nda Tufan Durmuş, bronz madalya kazanırken 1993 yılında Tel-Aviv'de düzenlenen Avrupa Şampiyonası'nda 66 kilogramda Gamze Sakızlıgil ve Erkek Milli Takımı Avrupa 3.'lüğü elde etti. 1994'te düzenlenen Dünya Gençler ve Avrupa Gençler Şampiyonalarında 61 kiloda İlknur Kobaş altın madalya, Bektaş Demirel de bronz ve altın madalya kazandılar. 1995 yılında Japonya'nın Chiba kentinde düzenlenen Dünya Judo Şampiyonası 65 kiloda Bektaş Demirel ve açık kategoride Selim Tataroğlu dünya üçüncüsü olarak bronz madalya kazanırken, Türkiye şampiyonayı iki bronz madalya ile tamamladı. İspanya'da yapılan Avrupa Şampiyonası'da ise 61 kiloda İlknur Kobaş Avrupa Şampiyonluğu'na ulaşırken 72 kiloda Halil Bıyık Avrupa 3.'sü oldu ve judocularımız 1996 Atlanta Olimpiyatları'na katılmaya hak kazandı. Türk judosunun gelişiminde rol oynayan belli başlı yerli teknik direktörler 1967-1979 yıllarında Namık Ekin, 1979-1980'de İbrahim Öztek, 1980-1985'te Ali Demir, 1986-1989 yıllarında Selehattin Ünay, ülkemizde judonun gelişimine katkısı olan antrenörlerden en önemlileri, Adnan Özmen, Ahmet Kanbur, Sabahattin Zaimoğlu, Cihat Şener, Yılmaz Mesci, Aydın Öztek ve Ahmet Berkol'dur.

JUDO'NUN FELSEFESİ

 
Ju, yumuşaklık, esneklik, kibarlık, nezaket; Do, yol, prensip, düşünce anlamlarını taşır. Judo, bu iki küçük kelimecikten meydana gelmiş olup,esas karşılığı yumuşaklık yolu’dur. Ju’nun içindeki teknik ve fizik eğitimi vardır. Binlerce kez tekrarlanan teknikler refleks hale gelmedikçe kolay uygulanamaz. Kaba kuvvete yer yoktur.
 
 Do, işin tamamen felsefesidir. Ruh eğitimini içerir. Judo ustaları (SENSEI)öğrencilerine, eğitim süreci içinde doğruluk, nezaket, sabır, sevgi ve saygı kavramlarını öğretir. Zekayı geliştirici eğitim verir, ahlak hislerini kamçılar. Böylece kendine güven, nefse hakimiyet ve konsantre olabilme (düşüncenin tek bir noktada toplanması) duyguları geliştirir. Judo’da beden ve ruh gelişimi beraberce ele alınır.

 Teknik çalışmalarda başlıca prensip; “rakibe mukavemet etmeme” ve “kuvvete karşı koymama” dır. Bu arada kaldıraç, merkezkaç gibi az kuvvetle çok iş yapma esaslarına dayanan fizik kurallardan ve en önemlisi denge bozma işleminden yararlanılır.

Diğer önemli bir prensipde “şiddet kullanmama” dır. Bütün şiddet hareketleri Judo’da yasaktır. Judoka (judo yapan kişi) hasmına acı vererek değil, onu acı sınırının yanına getirecek üstünlük sağlar. Uzakdoğu sporlarının içinde tek olimpik spor olması nedeniyle, ülkelerin madalya stratejileri içinde önemli yer tutan Judo sporunda son yıllarda sporcularımızın aldığı madalyalarla birlikte Türkiye de bu sporda söz sahibi olması gurur kaynağımız olmuştur.
           
Judo sporunu ülkemizde ücretsiz ögrenme imkanı olduğundan, yaş sınırı tanımadığından ve hemen hemen tüm illerde kapalı spor salonlarında yapıldığından, yarışma ve hobi sporu olarak oldukça yaygındır. Bu sporu yapmak isteyen yada veli durumunda olan kişiler bulunduğu ildeki Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri’ne başvurduklarında kendilerine gerekli izahat yapılacaktır.

KENDİNİZE ÖZGÜ HEDEFİNİZ OLMALI


Diğer Judoculara baktığımızda yeni başlayanlarda bile belirli hedefler vardır. “Bu gün 300 uchi komi yapacağım” veya “Bugün 20 kişi ile randori yapacağım” veya “Bugün çok ağır çalışacağım” derler.
Kulağa hoş geliyor ama tam tamına belirli, özel yeterli bir yönlendirme değil bunlar. Her Dojo antrenmanında kendinize 
Bu gün bu antrenmanda benim özellikle, belirli görevim ne? 
 Ne kazanacağım? diye sormalısınız.
 Ne  kadar zaman neyi çalışacağım?
 Ne çalışmam lazım, eksik, zayıf yönüm ne?
 Neye öncelik vermem lazım? diye belirli özel çalışmalar yapmalısınız. (Bilinç altı kurgulama!).

BAŞARI İÇİN SABIR

Sabırlı olmak öğrenilebilir mi?

Başarılı bir insanın en önemli özelliklerinden birisi de sabırlı olmasıdır. Sabır, koşulların zorlaştığı zamanlarda özgüven ve cesareti kaybetmeme duygusudur. Peki Sabırlı olmak nasıl öğrenilir?
Sabırlı olmak çoğu zaman zordur; ama gerçekten büyük işler başarmış herkes için başarıya ulaşmanın en önemli yollarından birisi sabretmektir. Sabır, ani ve düşüncesizlikle... atılmış adımların önüne geçer ve seçenekleri sakince değerlendirebilmek için bize zaman sağlar. Planlarımızı verimli bir şekilde uygulayabilmemize olanak verir. Tıp doktoru ve The Undefeated Mind kitabının yazarı Alex Lickermann’ın Psychology Today’de kaleme aldığı yazıyı sizin için derledik. Hedeflerimize uğraşırken daha sabırlı olmayı nasıl öğrenebiliriz?

Başarıya ulaşacağınız konusunda kendinize güvenin

Hedefimizin üstesinden gelebileceğimizden ne kadar eminsek başarısız olma ihtimalinden o kadar az korkarız. Uzun vadeli bir çaba gerektiren bir hedefiniz olduğunda bu çok önemlidir.

Başarabileceğinizi düşünmekten de öte, başarabileceğinizden “emin olun.” Böylece başarısız olma korkusu olmaz ve hedefinizin “hemen şimdi” gerçekleşmiyor olmasına karşı toleransınız daha yüksek olur. Çünkü bilirsiniz ki, er ya da geç zaten başaracaksınız.

Hedefinize ulaşmanın mutluluğun tek yolu olduğu düşüncesine takılıp kalmayın

Hiçbir hedef -ne kadar önemli olursa olsun ya da gerçekleştirmeyi ne kadar isterseniz isteyin- tek başına mutluluğun bütünlüğünü oluşturamaz. Kendinize bunu ara ara hatırlatın. Bu düşünce hedefinize ulaşmak için duyumsadığınız o acelecilik hissini yatıştırır.

Tek seferinde tek bir adım atmaya kararlı olun

Büyük görevleri küçük parçalara ayırmak iyidir. Bunu yaparak bugün yapılması gereken işi bugün, yarın yapılması gereken işi yarın yapmaya daha iyi odaklanırsınız. Ve bunlar günden güne eklendiğinde, günün birinde hedefinize ulaşmış olduğunuzu görürsünüz.

Peki, zamanın göreliliğini manipüle edebilir miyiz?

Zamanın görelilik prensibini az çok herkes bilir. Hoşlandığımız şeyleri yaparken zaman su gibi akıp geçer. Sıkılırken veya acı çekerken ise saniyeler bir türlü geçmek bilmez. Neyse ki bu durumu lehimize çevirmek için birkaç strateji var:

Kendinizi o an yaptığınız işe bütünüyle verin.

Elinizdeki işin bütün dikkatinizi ve benliğinizi ele geçirmesine izin verin. Mihaly Csikszentmihalyi’nin flow dünyasına girin! Kendinizi onun içinde kaybedin ve sadece o an için geleceğe bakma eğiliminizi bir kenara atın.

Dikkatinizi dağıtın.

Yapabileceğiniz her şeyi yaptınız ve artık yapmanız gereken tek şey beklemek. Böyle bir durumda pasif bir şekilde beklemek yerine aktif bir şekilde bekleyin. Yani odağınızı değiştirin ve başka bir aktiviteyle meşgul olun. Bu özellikle ilginizi çeken bir etkinlik olursa sizi tek bir şeye takılı kalmaktan kurtarır.

Beklediğiniz şeye ulaştığınızda alacağınız keyfi gözünüzün önüne getirin.

Beklenti sabırsızlık yaratabilir, bu doğru. Ama aynı zamanda çok da eğlencelidir. Bekliyor olmanın tadını çıkarın ve hayal dünyanızda hedefinizi başardığınızda bunun nasıl olacağını iyice keşfedin. Beklentilerinizin hayalini kurmak, onlara gerçekten ulaşmaktan daha eğlenceli bile olabilir.

Spor Psikolojisi

Spor psikolojisinin 3 temel özelliği:
1. Spor psikolojisi bilimdir.
2. Spor psikolojisi yarışmacı sporcu davranışının yanı sıra egzersiz, serbest zaman ve zindelik için yapılan fiziksel aktiviteler yani rekreasyonel aktivite çalışmaları da içerir.
3. Spor psikolojisi, aynı zamanda bir meslektir. Kuramsal olduğu kadar, uygulamalıdır....
Egzersiz Psikolojisi
Fiziksel aktivite ile optimal psikolojik zindelik arasındaki ilişkiyi ele alırken, bireysel farklılıklara, egzersize katılımı ve sürdürmeyi arttırma ve bireysel-grup programları
hazırlamaya odaklanır.

 Spor Psikolojisi


Spor psikolojisi sporcuların üst düzey performansa ulaşması için sporcuya destek, zihinsel antrenman programları hazırlamak, optimal canlılık düzeyi kontrolü gibi konulara odaklanır.
Spor ve Egzersiz Psikolojisinin İlgilendiği Temel Konular ve Yöntemler
• Spor performansının fiziksel bileşeni, sporun biyomekanik, fizyolojik, beslenme, metabolik, epidemiyolojik, biyokimyasal, farmakolojik ve tıbbi yönleri
• Sporcuların fiziksel performans kapasitelerini arttırmak için egzersiz fizyolojisi, fizyoterapi, spor biyomekaniği, spor hekimliği, spor beslenmesi, kuvvetlenme ve koşullanma gibi farklı disiplinler.
• Spor performansı sadece fiziksel özellikleri kapsamaz, aynı zamanda psikolojik faktörleri de içerir.
Spor ve egzersiz psikologları problemin ya da konunun doğasına, branşa ve sporcuların bireysel özelliklerine bağlı olarak belirli ve çeşitli teknikler ve yaklaşımlar kullanırlar (Brewer, 2009).
Psikoloji davranışsal ve zihinsel süreçleri inceleyen bir bilimsel çalışma ise, spor ve egzersiz psikolojisi de spor ve egzersiz bağlamı içerisinde davranışların ve zihinsel süreçlerle ilgilenen bilim dalıdır.
1) Fiziksel performansı artırma
sporcu kişiliği (kendine özgü davranış,düşünce,duygu)
motivasyon,
odaklanma/konsantrasyon,
uyarılma kontrolü,
algılama,
dikkat,
kendine güven duygusu,
çeşitli gevşeme çalışmaları,
yarışma stratejileri
takım/grup dinamiği (spor bileşenlerinin uyumu)
2) Sporcuların yarışmaya hazırlanmalarını sağlamak amacıyla kullanılan çalışmalar:
Psikolojik Beceri Antrenmanları (zihinsel antrenman)
Beklenen ve beklenmeyen olası durumlara,
Beklenmeyen durumlarla başa çıkabilme,
Yarışmaya hazırlanma,
Yarışma sonrası.
Psikolojik Beceri Antrenmanları,
Sporcuların psikolojik hazırlıklarını somutlaştıran öğretimsel-eğitimsel bir yaklaşımdır (Kunter, 1998).
Hedef Belirleme (goal setting),
Gevşeme (relaxation),
İmgeleme/Zihinsel Çalışma (imagery)
Kendi Kendine Konuşma (self-talk) tekniklerini kapsamaktadır.
3) Sporcunun performansına engel olan psikolojik etmenlerin ortadan kaldırılması
Yarışma kaygısı,
Yarışma stresi,
Gerginlikler,
Tükenmişlik,
Yaralanmaya bağlı psikoloji,
Çeşitli psişik sorunlar, vb.